Türk Milli Eğitim
Sistemi Tanzimat’tan bu tarafa kendi milletine yabancılaşmaya başladı. Batıdan
aldığımız ithal sistemleri kendi
bünyemize uygun hale getirmeyi bir türlü beceremedik. Batılılaşmayı ne doğru anlayabildik ne doğru yorumlayabildik ne de doğru
uygulayabildik. Yapımızda meydana gelen problemleri sistemi değiştirmekle
çözeceğimizi zannettik. Sistem değişti ama sorunlar değişmedi. Aksine kar topu
gibi büyüdükçe büyüdü. Artık sistemin çarkları dönmeyince başka bir sistem kurmanın
peşine takıldık. Bu kısır döngü etrafında dönüp durduk yıllarca.
Bu yabancı sistemler insanlarımızı birbirlerine yabancılaştırdı. Kendi kültürüne yabancı
bireyleri biz yetiştirdik. Sonra da bu gençlik çok farklı gibi sözlerle
gençleri eleştirdik. Bugünün gençleri yarın kendi çocuklarını eleştirecekler.
Getirdiğimiz her sistem kendi çocuğunu doğurdu. Ve kendi çocuğunun kanına girdi.
Buğday ekip arpa biçen birini gördünüz mü? Nefret ektiyseniz şiddet biçersiniz,
sevgi ektiyseniz mutluluk. Ne ektiyseniz onu biçersiniz. Ürünü ekmemizdeki
hedefimizin ne olduğu, hangi ortamda yetiştireceğimizi, ürünün bakımında
nelerin yapılması gerektiğini en baştan planlamamızın bir zorunluluk olduğu
aşikârdır. Aksi halde hasat mevsiminde hüsrana uğramamız kaçınılmaz olur.
Şu anda var olan sistemde bütün öğrencileri sıralayıp
yaftalıyoruz. En iyi yaptığımız iş bu. Bakanlık illeri. İller ilçeleri. İlçeler okulları .Okullar
sınıfları.Sınıflar öğrencileri. Baştan aşağıya yaftalanıyoruz. Sistem bir
yandan düşünen, üreten, farkındalık yaratan , sosyal bireyler yetiştirmeyi
hedefliyor. Her bireyin farklı olduğu anlayışıyla (Çoklu zeka kuramına göre) birey
merkezli eğitimi savunuyor.Diğer yandan sadece SBS ve YGS’ deki başarı tek
kriter olarak alınıyor. Kişi güçlü yönlerini geliştirmeyi düşündüğü zaman aç
kalacağını bildiği için en kısa yoldan iş bulup çalışabileceği alanlara
yönelmektedir. Örneğin çok iyi futbol oynayan bir öğrenci tercihini nasıl
yapacak? Futbol oynamayı tercih ettiğini düşünelim. Kaç yaşına kadar futbol
oynayabilecek . En fazla otuz beşine kadar oynayabilir. Sonra ne yapacak? Aslanlar
gibi işsizler ordusuna katılacak. Türk eğitim sisteminin açmazlarından birisi
de belli alanlardaki yığılmayı önleyemeyişi. Bunun nedeni de tamamen ekonomik
sıkıntılardır.
İnsan mükemmel
yaratılmıştır. Yeteneksiz hiçbir kimse yoktur. Her insanının geliştirebileceği
bir alanı vardır. O alanı bulup çıkarmak eğitimin işi. Tablo böyleyken neden boş işlerle uğraşıyoruz. Doğruları ve gerçekleri konuşmanın zamanı
gelmedi mi? Neyi bekliyorsunuz? Sihirli bir değnekle mi çözmeyi düşünüyorsunuz
sorunlarınızı? Bu eğitim sistemiyle neyi hedefliyoruz? Nereye varmak istiyoruz?
Nasıl varacağız? Sistemle ortaya konulan hedef uygulayıcıların ve
muhataplarının yüzde kaçı tarafından paylaşılıyor? Bu soruların muhatabı kim?
Bir türlü kabuğumuzu
kıramadık. Kabuğu kıracak fikirler bizde fazlasıyla mevcut. Ne yazık ki gün
yüzüne çıkmayı ve değerlendirilmeyi bekliyor. Şöyle bir etrafımıza baktığımız
zaman onları görmemek için kör olmak gerek. Bu ülke nice şahsiyetler
yetiştirdi. Yetiştirmeye de devam etmektedir. Onların fikirlerini önemsemeli ve
hayata geçirmeliyiz. Bırakalım şu batı budalalığını. Dünyaya at gözlüğüyle
bakmayı bırakın artık.Zincirlerinizden kurtulun
ve özgür olun. Özde bulun kendinizi. Dünyanın sadece batıdan ibaret olmadığını, kuzey-güney ve doğu
yönlerinin de olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. Ağaçlarla uğraşmayı bırakalım
ve ormana bakmayı öğrenelim. Kendimizi ayrıntılarda boğuyoruz. Büyük resme ne
zaman bakmayı öğrenirsek o zaman kendimize geldiğimizi iddia edebiliriz. Türk
tarihi okyanuslardan derin, gökyüzü kadar sonsuz, güneş kadar sıcak ve yıldızlar kadar parlaktır. Hayalî’nin’nin
dediği gibi :
“Cihân-ârâ cihân içindedür arayıbilmezler
O mâhîler ki deryâ içredür deryâyı bilmezler”
Biz de nice cevherler vardır ki
işlenmeyi beklemektedirler. Onları bulup işleyelim. Bir başka adreste
aramayalım kendimizi.
Bu kısır döngülerden bizi felaha çıkaracak yeni liderlere
ihtiyacımız vardır: Dünü bilen, bugünü
yaşayan ve yarını yönetenlere…Yarının sorunlarını çözen , geleceği bir meşale
gibi aydınlatan, en az yüz yılını
planlayan liderlerle yol devam etmeliyiz. Hiçbir şart altında doğru yoldan ayrılmayan,
adalet terazisi şaşmayan, karakterli, ilkeli, onurlu, öz kültür
bilincine sahip, kararlı, önce vatan diyen önderler bu makus talihimizi
değiştirecektir.
Öyle bir sistem düşünülsün ki kimse değiştirmeyi aklından
geçirmesin. Sistemler o kadar hızlı
değişiyor ki insanlar bu sisteme ayak uydurmakta zorlanıyorlar. Sistemin ana omurgası üzerinde kısa sürede
değişiklik yapılmasının sakıncalarından söz ediyorum. Yoksa sistemin gelişmesi
adına yapılan yeniklere itirazımız yoktur. Sistemi bir binaya benzetelim. Yetkiyi eline alan yeni bir bina inşa etmeye
kalkışmaktadır.Yapması gereken var olan binayı onarmak yıkıp yeniden yapmak
değil.Binadan kasıt milletin geçmişi, geçmişten bu zamana kadar getirdiği
değerleridir.
Getirilen sistemler bir çiçek gibi en ufak rüzgarda kırılıveriyor. Olması gereken
sistemin çınara benzemesidir. Kökü Orhun Abideleri’nde olan bir sistemi kim
yıkabilir, yıkmaya cesaret edebilir. Ati mazide saklıdır. Geçmişimizden güç
alarak geleceğimizi inşa etmeliyiz. Neden bu haldeyiz? sorusunun cevabı bu yazıya vereceğiniz cevapta
saklıdır.