ANA SAYFA
BİYOGRAFİSİ
SEMİNERLERİ
AKADEMİK ÇALIŞMALARI
MAKALELERİ
ÖYKÜLERİ
ŞİİRLERİ
DENEMELERi
ZİYARETÇİ DEFTERİ
SAYAÇ
FOTOĞRAFLARI
ANTOLOJİ
ANKET
GALERİ
SÖZÜN ÖZÜ
SİİR SİTELERİ
GÜNCEL ŞİİR
TV 'DE BUGÜN
KAMERALI SOHBET
E-DEVLET HİZMETLERİ
VİDEO SAYFASI
İSTİKLAL MARŞI
OSMANLI PADİŞAHLARI
RADYO
ATATÜRK KÖŞESİ
MEB HABERLERİ
ÇEVRİMİÇİ SÖZLÜK
BİLGİ YARIŞMASI
100 TEMEL ESER
DURU TÜRKÇE
İBRETLİK RESİMLER
DÜNYANIN YEDİ HARİKASI
CANLI TV İZLE
GAZETE ALEMİ
GENÇ BEYİN
TARİHTE BUGÜN
PAYLAŞIM KÖŞESİ
HAVA DURUMU
TAKVİM
İL İL TÜRKİYE
GOOGLE ARAMA MOTORU
2009 YILI ATATÜRK TAKVİMİ
 

ÖYKÜLERİ


GÖRÜNMEYEN TEHLİKE (ÖYKÜ)
 

Söğütlü üç gündür sis içindeydi.Gökyüzünü açık kül rengi bir bulut sarmıştı.
Mevsim kıştı.Soğuk insanın iliklerine kadar işliyordu.
Her taraf adeta bembeyaz bir gelinliğe bürünmüştü.
Köyün orta yerine bulunan dere sularını soğuğun acımasız kollarına bırakmıştı.
Ne ruhun derinliklerine hitap eden coşkun sesinden ne de göz alıcı güzelliğe
 sahip olan silüetinden eser kalmıştı.Dağların yüksek tepelerinden kurt ulumaları işitiliyordu.
Hafif bir rüzgarın etkisiyle ağaçlar bir oyana bir bu yana sallanıyorlardı.
İki arkadaş olan Ahmet ile Hasan Delehmedin köşesinde soğuk havayı
teneffüs ederek öylece duruyorlardı.Ahmet 1,65 boylarında kıvırcık saçlı,
esmer,ela gözlü,keskin bakışlı,dinamik bir delikanlıydı.Minyatür bir yüzü vardı.
Dost canlısıydı.Sevdiği zaman cennet kesilirdi,kızdığı zaman ise cehennem.
Hasan ise Ahmet'e oranla daha uzun sarı ile esmer karışımı bir simaya sahip hafif uzun burnu,
 çenesi burnun şeklini desteklercisine aşağı doğru sarkmış bir şekilde klasik laz tipini andırıyordu.
Gökteki buluttan nem kapan hassas bir yapısı vardı.
Hasan gözlerini kısmış sarp dağların tepelerine doğru bakıyordu.
Mimiklerinden bir şeyler tasarladığı belli oluyordu.
-Bugün ava çıkmaya ne dersin?
 -Ahmet semaya baktı , sonra:
-Havaya baksana buz gibi,her taraf sis içinde.Bu havada ava çıkılmaz.
-Daha iyi ya .Her an her şey olabilir.
-Tehlikeli!
-Bir şey olmaz.
Hasanın ısrarlarına dayanamayan Ahmet bu durumu kabullenmek durumunda kaldı.
Aslında kendisi de istemiyor değildi.
-O zaman elbiselerini sıkı giy.Tüfeğini al gel.Seni çeşmenin başında bekliyorum.
-Tamam.
Ahmet hazırlığını yaptıktan sonra köyün çıkışındaki çeşmenin yanına geldi.
Canı sıkıldı.Bir sigara yaktı.Kesmedi bir sigara daha yaktı.Karlar üzerine bir gül resmi yaptı.
Sevdalıydı bir kıza.Onun için yapamayacağı şey yoktu.
Hasan geldiği zaman Ahmet kendi dünyasında geziniyordu.Gözleri yerdeki gül resmine takıldı.
Yüzünde hafif bir tebessüm beliriverdi.
 -Sevgiliye sayfalar dolusu şiirler yazsan, saatlerce dil döksen bir gülün anlattıklarını anlatamazsın.

-Evet, güle kutsallık atfetmişizdir.Gül aşkın,sevginin sembolüdür.
-Bırakalım bunları da bir an önce gidelim..
Sırtlarında tüfek, yüreklerinde ateş vardı.Yolda yürümek her adımda daha da zorlaşıyordu.
Ayakları diz kapaklarına kadar karlara batıyordu.Nihayet Çidemli;
ye geldiler.Kendilerini ormanın esrarengiz kucağına bırakıverdiler.
Sevdalı şarkılar söyleyerek karlara bata çıka yürüyorlardı.Hayata meydan okuyorlardı.
Gözleri hiçbir şeyi görmüyordu.Ölüm ve yaşam arasındaki o ince çizgini farkında bile değildiler.
Çağlayan bir ırmak gibiydiler;
Epeyce bir yol aldıktan sonra sık çam ağaçları ile kaplı ormanın en kuytu yerinde Hasan:
-Burada ayrılalım.Sırt Kavaka doğru gidelim.
Ben yukarıdan sen aşağıdan sonra Sırt Kavakın boşlukta buluşalım.
-Ayrılmasak böyle tehlikeli olabilir
-Ama şansımız daha çok olur
Sis olanca kuvvetiyle ormanın omuzlarına çökmüştü.
Doğanın kanunları acımasızdı.Yaşamak çok zordu.
Birini yaşamı diğerinin kollarında idi.
Hasan ağır aksak adımlarla ilerliyordu..Gitti..gitti ve silüeti belirsiz bir hayal gibi gözden kayboldu.
Ormanda sessiz bir uğultu vardı.Sanki fırtına öncesi sessizliği andırıyordu.
Ahmet ileride , sık çalılıkların arasında gözleri ateş gibi parlayan ,
 sarı ile kahverengi arası karışık bir renge sahip irice bir kurt gördü.
Tüfeğini kurdun bulunduğu yere doğru tuttu.
Kurt Ahmet'i görür görmez çalılıkların arasında kayboldu.
Ahmet kurdun peşinden çalılıkların arsına daldı.
Sis iyice ağırlaşmıştı on metre bile görünmüyordu.
Birden çalılıkların arasında bir ses duydu.Ses gittikçe artıyordu.
ne olduğunu bilmediği bir şeyin kendisine doğru geldiğini hissediyordu.
Tüfeği sesin geldiği yöne tutarak iki el ateş etti.
Sonra ne olduğunu görmek için ilerdi.Birden durdu.
Gördüğü tablo karşısında ne yapacağını şaşırdı.
Attığı iki el ateş hedefi vurmuştu.Ama! Bu korkunç bir şeydi.Gözleri karardı,elleri titredi.
O an sanki dağlar üstüne çökmüştü.
Gözlerinin önünden-çocukken oynadıkları oyunlar,
okul yılları ve bu an- bir film şeridi gibi geçiyordu.
Zaman durmuş dünya başına yıkılmıştı.Yerde yatan Hasandı.
Cansız bir şekilde yerde yatıyordu.Mermi bacağının sol tarafını parçalamıştı.
Duracak zaman değildi.Kan kaybından ölebilirdi.
Gömleğini yırttı bacağını sıkıca bağladı.Ama kanın durması imkânsızdı.
Acele hastahaneye kavuşması gerekiyordu.Kalbi hızlı hızlı atıyordu.
Benzi sararmış bambaşka bir simaya bürünmüştü. Hasan'ı omuzlarına aldı.
köye doğru yola koyuldu.
Ahmet'in beyninde şimşekler çakıyor,yüreği bir volkan gibi kaynıyordu.
Yürümek ne mümkün.
 Ormanın bitip vadinin başladığı yere gelince kan revan içinde kalmıştı.
Her tarafı kana bulanmıştı.Yürüyor,yürüyor,devamlı yürüyordu.
Hasan'ın iniltilerini duydukça daha da hızlanıyordu.Nihayet köye vardılar.
Olayı duyan köylüler Hasanlara toplandı.Annesi hiç susmuyordu.
Babası bir araba buldu.
Köyde 65 yaşlarında Osman dayı vardı.Askerde sıhhiyeciymiş.
Onu getirdiler.İlk müdahaleyi yaptı

-Acilen hastahaneye kavuşturulması gerekir.Yoksa...

Bir araba bulup getirdiler.Kelkit'e götüreceklerdi.
Ahmet'in gözleri bir ara kalabalığın içinde
Elif'e takıldı.Gözlerinde ürkek bir ceylanın bakışları vardı.
Elif Hasan'ın sevdiği kızdı.Sevimli, narin,cana yakındı.
Yeşil gözleri,kalem kaşları ve al yanakları ile ünlü bir ressamın eşsiz tablosunu andırıyordu.
Gözlerinden iki damla gözyaşı döküldü ve yanaklarından süzülerek yere düştü.
Bu tablo karşısında Ahmet'in üzüntüsü bir kat daha arttı ama olan olmuştu elden ne gelirdi ki.
Araba kalabalığı yararak hareket etti.
Yollar kar araba bir o yan bir bu yana salına salına gidiyordu.
Yollar uzadıkça uzuyordu.Nihayet Kelkit'e vardılar.
Hemen ameliyata aldılar. Doktor:

-Ahmet'e kan vermemiz gerekiyor. Çok kan kaybetmiş.
Kan grubu tutan varsa alırız.

Kan grubu B(Rh ) çıktı ama hiç birimizin ki bu kan grubu ile uyuşmuyordu.
Ne yapıp edip bulmalıydılar..Her tarafa adam saldık.
Ama nafile geç kalmıştık .Bütün çabalarımız boş.
Ahmet'in yanına geldikleri zaman çoktan hakkın rahmetine kavuşmuştu.

 


45533 ziyaretçiburadaydı.
 
AHMET YESEVİ ÜNİVERSİTESİ Yeni Sayfa 1

 
17 Şubat sabahı

güneş bir başka doğuyordu Kelkit’e

bir başkalık vardı bu gün

nice badirelerden geçti bu kent
yıkılmadı, yıkılmayacaktı da
biliyordu vatan olmadan

namusun olmayacağını

özgürlük
genlerinde saklıydı

bir nefeste yok edecekti

bütün kara bulutları

güneş yürekten gülüyordu Kelkit’e
değişecekti kara talihi
kıracaktı zincirleri bir bir
mağrur bir kartal olacaktı semada

zaman durmuş
asude bir sessizlik kaplamıştı
her yanı
fırtına öncesi sessizlik sanki…

bir tercih yapacaktı
ya esareti kabul edecek ya da ölecekti

zaten esaret ölmek demekti
tek yürek oldu Kelkit
bütün gücüyle vurdu

düşmanın göğsüne hançerini
tarihe ak bir sayfa açtı
hiçbir şey eskisi gibi
olmayacaktı

artık

yıldızları

gök kubbeye mıhladı
karanlıkları

aydınlatmak için

bir başkalık vardı bugün

güneş bir başka doğuyordu

Kelkit’e
..   

MEMURLAR BİZ
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol